20 Aralık 2016 Salı




Çocukluğa Özlem

        Nedendir bilinmez, son yıllarda çocukluğa özlem artıyor. Biz 70' li yıllarda doğan nesilde bu daha fazla. Bugün hep acımasız, geçmiş hep şefkatli... Kaçıyoruz durmadan bugünün kara günlerinden. Patlayan bombalardan, yitip giden canlardan, çırılçıplak yoksuldan ve sonu gelmeyecek gibi görünen felaketlerden... Tıpkı Servet-i Fünun yazarları gibiyiz. Hakikatten kaçma ihtiyacı içerisindeyiz. Hatta onlardan daha da trajik halimiz. Onların en azından Avustralya'ya gitmek veya Manisa'da bir çiftlik hayatı kurma planları vardı. Ya bizim? Bizim böyle bir kurtuluş planımız da yok içinde bulunduğumuz durumdan. Biz sadece çocukluğumuzdaki o güzel günlere sığınabiliyoruz. Bir daha hiç gelmeyeceğini bilmemize rağmen... Bu yüzden de çocukluğumuza dair ne varsa onlara bakıp iç geçiriyor, tekrar tekrar o günleri yaşamaya çalışıyoruz.
        Sarah Kay kitapları ve o eşsiz çizimlere ilgimizin artması da bu yüzden bence. Nostaljik olan ne varsa okuyor, kitap sayfalarında çocukluğumuzu arıyoruz. Sadece yeni yıl zamanı değil her fırsatta eşe dosta gönderdiğimiz kartpostallar onun çizimleriyle doluydu çünkü. Bu resimlere baktığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız zaten.



Kaynak: Pinterest

17 Kasım 2016 Perşembe

Unutulan


Ne çok şey var unuttuğumuz...Yitip giden zamanda yitip giden dostlar... Kaybolan hayatlar ve dile getiremediğimiz duygular...Söylediğimiz kadar söyleyemediğimiz sözlerden ötürü duyduğumuz pişmanlıklar...Hayatın koşturmasında ardımıza bakmadan ilerlediğimiz şu günlerde yitince anlıyoruz bazı şeylerin değerini. Zaman akıp gidiyor ve hep bir sonraki güne ertelediğimiz umutlarımıza hiç sıra gelmiyor. Yarın ararım dediğimiz dostları yitirdiğimizde yarının belki de olmayacağını düşünemiyoruz. Ne oldu bize neden bu kadar meşgulüz? Sevdiklerimizi geçtim kendimize ayıracak zamanımız bile neden yok? Düşüncelerimi yazacak zaman bile beynimde dört dolanan işler yığını var. En iyisi Behçet NECATİGİL anlatsın duygularımı...



SEVGİLERDE

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.

         Behçet NECATİGİL





20 Ocak 2016 Çarşamba

Haftanın Kitabı

Fakir Baykurt denilince herkesin aklına "Yılanların Öcü" gelir elbette hem aldığı ödülle hem de sinemaya uyarlanmasıyla. Ama bana Fakir Baykurt'u sevdiren eser Amerikan Sargısı olmuştu. Gerek konunun güzelliği, gerekse yazarın üslubundaki maharet beni kendisine hayran bıraktı.
Amerikan Sargısı; "Bir atlas bulup bakın.Batı yarı kürede büyücek bir gemi gibi duran Birleşik Amerika, Florida burnuyla Küba ve Karayip adalarına doğru nasıl hırsla uzanmıştır! Dört yana böyle kol atarak , geceleri daha uykusunu almamış ulusların kilerini, çuvalını boşaltıp gelmektedir gemilerle, büyük kamyonlarla, trenlerle..."diye başlıyor ve daha ilk sayfadan kusursuz üslubuyla okuyucuyu sarıp sarmalıyor. Kitabı okurken sık sık çocukluğuma gittim. Daha önce hiç duymadığımız mısır yağlarının birden çok matah bir şey gibi gösterilmesi, zeytinyağı ve tereyağının kötülenmesi ve Amerika'ya her konuda pazar oluşumuz...Sonra Çernobil faciası ile elimizde patlayan fındıkların ilkokul çocuklarına, bize bedava dağıtılarak zorla yedirilmesi...Hala fındığı ve çikolatayı sevmem bu yüzden.İşte benzer vak'alar romanda da yoksulluğa mahkum edilmiş Türk köylüsüne Amerika tarafından bir nimet gibi sunuluyor. Başta bunu bir gelişme olarak algılayıp sevinen köylü zamanla Amerika'nın kendisini nasıl sömürdüğünü anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor. Yine kitapta sevdiğim bir bölüm daha var ki o da Türk köylüsünün Amerika ya verdiği cevap:
 "Unutma bir avuçtan fazla insan değildik.
Bize dünne düşman oldu yenildik.
 Sandılar ki can verirdi eski Türk,
Bildiler şan verirdi eski Türk."
Düşünüyorum da aslında her şey aynı...Bugün de dün olduğu gibi ülkemiz...

17 Ocak 2016 Pazar

Aamir Khan Filmleri



Hint filmleri deyince aklıma hep çocukken izlediğim Averahu huuuuhuuu diye bol şarkılı film gelirdi. Hint filmlerindeki en büyük özelliğin müzik ve dans olduğunu düşünürdüm. Oysa izleyince bütün düşüncelerim değişti. Film deyince temaya önem veren ben ,bunca yıldır izlediğim Amerikan filmlerini düşününce, meğer hiçbir şey izlememişim. Sinema kültürüm neredeyse sıfırmış... Hint filmlerindeki görselliğe, seçilen temaya, temanın işlenişine hayran kaldım. Filmler sizi bir müddet içinde yaşatıyor. Zaten yaklaşık üç saatinizi filmle geçirince ister istemez filmin içinde bir figüran gibi hissediyorsunuz kendinizi...Bildiğin yaşatıyor kendisini. Sonra repliklerdeki o sözler... Her birini al yaz bir kenara...Küpe diye as kulağına...


Aamir Khan filmlerine gelince...Hepsi değil belki ama birkaç tanesini ayrı bir yere koymak gerekir. İlk olarak "Taare Zameen Par" Türkçe adıyla "Her Çocuk Özeldir" gerçekten mükemmel bir film. Eğitim sisteminin tek tip insan yetiştirme uğruna küçük yıldızları nasıl söndürdüğünü işleyen harika bir film...Disleksi bozukluğu olan küçük bir çocuğun kalıplaşmış eğitim sistemi içerisindeki çaresizliğini işliyor. Sıra dışı öğretmen (Aamir Khan) alışılmadık bir girişle öğrencilerin yaşamını, eğitime ve okula bakış açısını değiştiriyor.Neden her çocuktan yetişkin gibi davranmasını bekleriz ki...Her çocuk özeldir ve ayrı bir dünyadır.  Belki öğretmen olduğum için bilmiyorum, "Her çocuğun özel oluşu bu kadar güzel anlatılabilirdi." diye düşündüm.

Sonra" 3 İdiots" u izleyince hayranlığım ikiye katlandı. Yine eğitim sisteminin çıkmazları...Yine harcanan, görmezden gelinen veya farklı olduğu için dışlanan dehalar...Sonra Mumbai Günlükleri, Gajını, Talash, Dhom derken hayranlığımı kat be kat artıran PK oldu. Sorgulamaktan hep korktuğumuz  inanç konusunu mizahi bir dille anlatan harika bir filmdi.Bu filmin temasını da yine filmde PK 'in şu sözleri özetliyordu: "İki Tanrı var. Biri bizi yaratan, diğeri bizim yarattığımız..." Günümüzde Tanrılığa soyunan insanların çokluğunu görünce bu film açık ara benim favorim oldu. İzlenecek birkaç Aamir Khan filmi daha var...Ama şimdiden şunu açık ve net söyleyebilirim. Holywood ne ki Bolywood'un yanında...Pehhh!

11 Ocak 2016 Pazartesi

Merhaba



Hepimizin hayalinde bir ağaç gölgesinde uzanıp kitap okumak, kuş cıvıltılarını dinlemek, oksijeni ciğerlerimize çekmek ve huzuru hissetmek vardır eminim. Ama çoğu kez hayat size, bırakın bir ağacın gölgesini, güneşin altında bile oturup dinlenme fırsatı vermez. Oradan oraya koşturur, sürekli memnun olmayan insanlarla ve bitmeyen işlerle yorulursunuz.  Bir makine gibi çalışır ve tıpkı bir makine gibi sürekli arıza verirsiniz. İşte bütün bunların arasında bir mola vermek benim niyetim... Bir mola ve bir ağaç gölgesinde dinlenme... Yıllardır bir gün geniş zamanlarım olacağını ve bu geniş zamanlarda duygularımı rahatça ifade edebileceğim cümleler kurmayı umuyordum. Ama gördüm ki gün geçtikçe zaman daralıyor ve her şey erteleniyor. İşte bugün o gün benim için... An, bu an... Ertelemek yok, yazdıklarımı beğenmeyip silmek de yok...Şu an ben ağacımın gölgesindeyim ve kendime doğru bir yolculuğa başlıyorum. Bu yazıyı kaç kişi okur ve kimin umurunda olur bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var o da ben kuş cıvıltılarını duymaya başladım bile... Gelin siz de bana katılın.Bir ağaç gölgesi bulun ve yolculuk başlasın!........




.